Balın besin içeriğinin insan sağlığına etkisinin yanısıra olağanüstü bir özelliği de vardır ki, bu özellik antimikrobiyal aktivitesidir. Balın bu özelliği nedeniyle Hipokrat zamanından beri hastalıklarda tedavi edici bir araç olarak kullanıldığı bilinmektedir. Eski Mısırlıların; cerrahi pansumanda, göz iltihaplarının tedavisinde, Çinlilerin ve Hintlilerin de; çiçek hastalığının yayılmasını önlemede hasta vücudunu bal ile kapladıkları bilinmektedir.Ota çağda, yara ve yanıkların bal ile tedavi edilmesi, kulak iltihabında; kulağa balın akıtılması, difteri vakalarında; çocukların ağız ve boğazlarına içten balın sürülmesi ilginçtir. Bazı Nijerya yerlileri balı halen öksürük kesici olarak kullanmaktadırlar.
İnsan vücuduna etki eden çoğu mikroorganizma balda yaşamını sürdürememektedir. Bal, temas ettiği mikroorganizmaları öldürdüğü gibi içerisinde de barındırmamaktadır. Öyle ki Mısır piramitlerinde bulunan ve Postum'da M.Ö. 6. asra ait çömlekler, içindeki balların biraz katılaşmakla beraber vasıflarını hiç kaybetmemesi, balda mikroorganizmaların yaşayamadığını tarihi bir gerçek olarak göstermektedir.Tıbbi literatürde, İngiliz ve Amerikan hastanelerinde birinci sınıf mikrop öldürücü olarak bal kullanıldığını, Almanya'da yara ve soğuk algınlıklarından kaynaklanan hastalıklarda, baldan bu yönü ile istifade edildiğini görmekteyiz. Alman Dr. Zaiss'in mikrop öldürücü olarak balı tentürdiyot 'a tercih ettiğini belirtmesi de ilginçtir.
Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı 1981yılında Dünya Sağlık Formu tarafından da önerilmiş olup, Pharmaceutical Journal'da (Eczacılık Dergisi 1982) apse, çıban, göz yangıları, ishal, üriner sistem enfeksiyonları, dizanteri etkeni, deri ve ağız içi enfeksiyonlarına antimikrobiyal etkisinin olduğu rapor edilmiştir.
1992′ de yayımlanan Bee World dergisinde, balın antimikrobiyal aktivitesi ile ilgili orijinal makalede Kur'an-ı Kerim'de ki konu ile ilgili ayetler verilmiş ve bu doğa üstü gıdanın insanlar için şifa kaynağı olduğu açıklanmıştır.
Balların antimikrobiyal aktivitesi için farklı mekanizmalar ileri sürülmüştür. İleri sürülen mekanizmalardan biri, balın sahip olduğu yüksek şeker konsantrasyonudur. Bir diğer sebebi de balda enzimsel olarak üretilen H2O2′dir. Üçüncü olarak da balın düşük pH'sıdır (ort. 3.2-4.5).
Balın çeşitli hastalıklara karşı tedavi edici özelliğini incelemek amacıyla birçok araştırma yapılmıştır. Bu konuyla ilgili ilgi çekici çalışmalardan birisi 1991′de King Suud Üniversitesi tarafından yapılanıdır. Yapılan bu çalışmanın sonunda gastrit ve oniki parmak bağırsağı ülserine sahip hastalara, alternatif bir tedavi olarak balın tek başına veya antimikrobiyal bir ajanla uygun bir bileşiminin kullanılması önerilmiştir.
Farklı bal tiplerinin antimikrobiyal etkileri arasında büyük değişiklikler vardır. Floral kaynakları farklı olan ballarda görülen varyasyon asitlik, ozmolarite, H2O2 ve diğer komponentlerin farklılığı nedeniyle olmaktadır. Lavanta, karahindiba, balçiği, ve kolza balları yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahipken orman gülü, okaliptus ve portakal nispeten düşük aktivite göstermektedir.
Balın antimikrobiyal etkisini destekleyen bir başka bildiriş te , eşit miktarda bal, çavdar unu ve zeytin yağı karışımı ile hazırlanan kremin günde üç kez kullanımı ile inek ve atlarda görülen ve kangrene dönüşen yaraları dahi tedavi ettiği sonucuna varan Lucke'nin bildirişidir( Lucke, 1935).
Bal, karaciğer rahatsızlıklarında da başarı ile kullanılmaktadır. Bu başarıda balın antimikrobiyal etkisinin yanında, fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliği de önemli sayılabilir.
Balın çeşitli araştırmalar sonucunda, doku oluşmasını hızlandırdığı, yara ve yanık izlerini azalttığı (Arman, 1980; Dumronglert, 1983), bazı ülkelerde doktorlar tarafından katarakt ve kojuktivit ile bazı kornea rahatsızlıklarında başarı ile kullanıldığı bildirilmektedir (Mikhailov, 1950). Ayrıca kornea ülserinin de saf bal ile veya vazelin yerine bal ile hazırlanan % 3 lük sulphidine pomadı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği görülmüştür.
Bal, Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde "Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır. Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi veya kalıntı içermemelidir.
Balın Sınıflandırılması
Balın sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir.
Çiçek balı; genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır.
Salgı balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.
Bal higroskopik bir madde olup havadan nem alma özelliğine sahiptir. Havada X rutubet olduğu zaman balda su miktarı ,4 civarında olur.
% | ||
---|---|---|
Su | 17.20 | |
Şekerler | 79.59 | |
Früktoz (Meyve Şekeri) | 38.19 | |
Glikoz (Üzüm Şekeri) | 31.28 | |
Sakkaroz (Çay Şekeri) | 1.31 | |
Maltoz (Disakkaritler) | 7.31 | |
Yüksek Şekerler | 1.50 | |
Asitler | 0.57 | |
Protein | 0.26 | |
Kül | 0.17 | |
İz Elementler | Pigmentler, Tat ve Aroma Maddeleri, Şeker Alkolleri, Teninler, Enzimler, Vitaminler | 2.21 |
Bal arıları tarafından çeşitli bitkilerden toplanan özsulardan üretilen Bal çok eski zamanlardan beri değeri kabul edilmiş kıymetli bir besin maddesidir. Ballar nektar kaynağına göre çam balı, pamuk balı, kestane balı vb. pazara sunulmuş biçimlerine göre ise süzme bal, petek bal olarak sınıflandırılmaktadır.
Bal zengin bir besin kaynağıdır. Bebek ve çocuk beslenmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Çocuklarda bağırsak tembelliği, kusma, öksürük , bronşit gibi hastalıklarda kullanılmaktadır. Çabuk sindirilmesi , bünyesindeki serbest asitler dolayısıyla yağ hazmını kolaylaştırması, iştah açması gibi özellikleri ve huysuzluğu azaltan sakinleştirici etkisi, balın bebek ve çocuk beslenmesindeki önemini artırmaktadır.
Çocuklara yalnız süt yerine ballı süt içirilmesi kansızlığı önlemektedir. Bal ile beslenme, çocuklarda bir kemik hastalığı olan raşitizm, bağırsak iltihabı ve erken doğum gibi durumlarda da yarar sağlamaktadır.
Bal, dağcılık, atletizm, basketbol, futbol, bisiklet yarışı gibi sporlarla uğraşan insanlara güç vermek ve yorgunluklarını hafifletmek için sade veya portakal suyu ile karıştırılmış olarak kullanılmaktadır.
Balın mikrop öldürücü özelliğinden dolayı yara ve yanıkların tedavisinde de kullanıldığı bilinmektedir.
Balda tiamin (B), riboflavin (B2) astorbik asit (c), pridoksin (B6 ), pantotenik asit (B5) ve nikotinik asit (B2) gibi vitaminler bulunmaktadır. Vitaminlerin miktarı nektar ve polen kaynaklarına bağlı olarak değişmektedir.
Bal, nektarının arıların vücutlarından algıladıkları bir takım enzimlerle işlenmesi sonucu, dayanıklı, yoğun ve yüksek besin değeri içeren bir gıda maddesine dönüştürülmesi ile elde edilir. Doğadaki bal nektarlarını ve polenleri toplamak için görevli arılar tarafından kovana getirdiği balı kovan içerisindeki boş bal gözeneğine bırakarak tekrar nektar toplamak için dışarıya çıkar. Petek gözüne konulan bal, kovan içerisinde bal stoklamasını yapan arılar tarafından alınarak, sıralı olarak peteklerin gözeneklerine yerleştirilir. Ballıktaki peteklere konulan bal, arılar tarafından havalandırılarak suyu uçurup olgunlaşması sağlanır. Balın olgunlaşma evresi geçtikten sonra balmumu salgılayan arılar tarafından kapatılıp, sırlanarak tüketime hazır hale getirirler